Dünyada Kurumsal Yönetim
Dünya çapında geniş yankı uyandıran şirket iflaslarında, yönetimlerin şirketleri asıl hak sahibi olan hissedarların yararına değil, kendi bireysel çıkarları yararına yönetmeleri olduğunu görmekteyiz. Hissedar ve diğer menfaat sahiplerinin, yeterli denetim mekanizmalarından yoksun olması ise, şirketlerin sonunu hazırlayan faktörlerin başında yer almaktadır.
Yaşanan iflaslar ve yönetim anlayışlarında yaşanan zaaflar sonrasında Organisation for Economic Co-operation and Development (OECD), 1998 yılında üye ülkelerin kurumsal yönetim konusunda görüşlerini değerlendirmek ve bağlayıcı olmayan bir takım ilkeler belirlemek üzere bir çalışma grubu oluşturmuştur. İlkelerin ortaya konması ile üye ülke hükümetlerinin yapacakları kurumsal yönetime ilişkin yasal düzenlemeler ve diğer düzenleyici çalışmalar ile yönlendirici bir platform oluşturulması hedeflenmiştir. "Tek tip kıyafetin herkese uymayacağı” prensibinin dönemin OECD Genel Sekreteri Donald J. Johnston tarafından ilk sayfada ortaya konduğu raporda, ülkelerin kendi özelliklerini dikkate alarak hazırlayacakları düzenlemeleri teşvik etmek temel amaçlardan biri olmuştur. Çalışmada genel kabul gören diğer bir konu ise ilkelerin zaman içinde değişime açık olduğudur. Sözü edilen ilkeler esasen hisseleri borsada işlem gören firmalara odaklı olmakla birlikte, bu ilkelerin borsada kayıtlı olmayan özel firmalar ve kamu sermayeli şirketlerde de uygulanmasının faydalı olacağı yine OECD'nin bu ilk çalışmasında vurgulanmaktadır.
OECD Kurumsal Yönetim İlkeleri, OECD Bakanlar Kurulu tarafından 1999 yılında onaylanarak bu tarihten sonra dünya genelindeki karar alıcılar, yatırımcılar, şirketler ve diğer paydaşlar açısından uluslararası bir referans kaynağı haline gelmiştir. Onaylandığı tarihten bu yana, bu İlkeler, kurumsal yönetim kavramını gündemde tutarken, hem OECD üyesi ülkeler, hem de diğer ülkelerdeki yasama ve düzenleme girişimleri için yol gösterici olmuştur.
Kurumsal yönetim konusunun gündeme bu derece hızlı oturmasının ve gelecek yıllarda da bu konumunu koruyacağına yönelik görüşlerin özünde, son yıllarda ortaya çıkan şirket skandallarının yatmakta olduğu açıktır. Enron, Worldcom, Parmalat ve benzeri, örnek olarak nitelenen kuruluşların bir gecede yok olmaları "iyi yönetim” adına bilinenleri bir kez daha tartışmaya açmıştır. Patlak veren şirket skandallarının ardından Amerika Birleşik Devletleri, ülkedeki kurumsal yönetim uygulamalarını iyileştirmek amacıyla son derece radikal hükümler içeren ve "Sarbanes-Oxley Act” olarak anılan yeni bir kanunu yürürlüğe koymuş, benzer şekilde Almanya, kurumsal yönetim ilkelerini yasalaştırarak uygulanmasını zorunlu hale getirmiş, Japonya şirketler hukukunu gözden geçirerek, ciddi iyileştirmeler gerçekleştirmiştir. Bu doğrultuda birçok ülke, yürürlükte olan mevzuatını Kurumsal Yönetim İlkeleri çerçevesinde yeniden şekillendirmektedir.
Enron skandalının gündemin başköşesine oturduğu, 80$ olan hisse değerinin 0.25$'e düştüğü Şubat 2002'den bugüne yaklaşık 10 yıl geçti. Büyük skandalın ardından yapılan incelemeler, şirket yöneticilerinin maaş, prim ve hisse senedi yoluyla kendi servetlerini artırmak için yasa dışı uygulamalara gittiğini, yatırımcılar adına gözetimi gerçekleştiren bağımsız denetim şirketlerinin görevlerini yapmadığını, düzenleyici kuruluşların ise çaresiz kaldığını ortaya koymuştur. Bütün bu aksaklıkların örnek olarak gösterilen, Fortune 500 sıralamasında yedinci sırada olan bir şirketin yönetiminde oluşması ve çok kısa sürede benzer sıkıntıların gündeme girmesi bir takım önlemler almayı kaçınılmaz kılmıştır.
Türkiye'de Kurumsal Yönetim
Türkiye bu gelişmeleri yakından takip ederek, 2001 yılında TÜSİAD çatısı altında oluşturulan çalışma grubunun çabalarıyla "Kurumsal yönetim: En iyi uygulama kodu” rehberini hazırlamıştır. Bu çalışmanın ardından Sermaye Piyasası Kurulu 2003 yılında "Sermaye Piyasası Kurulu Kurumsal Yönetim İlkeleri” çalışmasını yayımlamış, uluslararası gelişmeleri dikkate alarak 2005 ve 2010 yıllarında güncellemiştir. "Uygula ya da açıkla” prensibini esas alan SPK Kurumsal Yönetim İlkeleri ile uyumun bir beyan halinde duyurulması zorunluluğu 2004 yılında Türk şirketlerinin hayatına girmiştir. Takip eden yıl Kurumsal Yönetim Uyum Beyanları'na yıllık faaliyet raporlarında yer vermek mecburi hale getirilmiştir.
2001 yılında yaşanan ve "Bankacılık Krizi” olarak ekonomi tarihimizde yerine alan süreç sonunda Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kurulu (BDDK) Kredi Kuruluşları Yasa Tasarısı'nı yenileme kararı almıştır. Kurumsal yönetim ilke ve uygulamalarının hakim olduğu yasanın 2005 yılında uygulamaya alınması, takip eden süreçte ve 2008 yılında yaşanan uluslararası finansal krizde Türk bankacılık sisteminin başarılı sınavlar verebilmesinin ardında yatan unsurlardan biri olarak yerini almıştır.
Sermaye piyasalarında kurumsal yönetim açısından yaşanan hızlı gelişmeler Kurumsal Yönetim Endeksi (XKURY)'nin 2007 yılında duyurulması ile devam etti. SPK tarafından lisanslandırılan kuruluşlardan alınacak derecelendirme notunun İMKB'ye bildirilmesi ile oluşturulan endeks Ağustos 2008'de hesaplanmaya başlamıştır. Ağustos 2011 tarihi itibarı ile 33 şirketin yer aldığı kurumsal yönetim endeksi, 2008 krizi süresince İMKB 100'ün üzerinde seyrederek ve anlık değişimlerden daha az etkilenerek yatırımcı açısından bir güven unsuru olarak ele alınabileceğini göstermiştir.
Hisse senetleri borsada işlem gören şirketler için geliştirilmiş olan kurumsal yönetim ilkelerinin Türkiye'de kapalı şirketler için de bir gereksinim olduğu ortaya çıkmış ve 1 Temmuz 2012 tarihi itibariyle yürürlüğe girecek olan Yeni Türk Ticaret Kanunu ile kurumsal yönetim ilkelerinin birçok unsuru hisseleri borsada işlem görmeyen şirketlere de yansıtılmıştır. Kurumsal yönetim bağlamında ticaret hayatına bir çok radikal değişiklik getiren Yeni Türk Ticaret Kanununun amacı Türkiye'deki tüm sermaye şirketlerinin en iyi şekilde yönetilmesini sağlayacak altyapıyı oluşturmaktır.